Hava Durumu

+12
°
C
H: +16°
L: +
Алматы
Понедельник, 30 Май
Прогноз на неделю
Вс Вт Ср Чт Пт Сб
+13° +20° +23° +21° +22° +23°
+11° +12° +13° +13° +11° +13°

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

Harun BOZKURT
12.04.2012
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

Değerli Dostlar; Hikayeler, masallar, yaşanmış hayat hikayeleri, öyküler bizim için hayatımızda ders almamız ve yaşamımızı şekillendirmemiz için önemli kaynaklardır. Her biri bizler için birer cevherdir. Akıllı insan olayı önceden düşünen ve buna göre olaylar karşısında önceden önlem alan kişidir. İşte tam bu noktada hikayeler, masallar vb. bizlere yol gösterir yardımcı olur. Bizim yaşamadığımız lakin bizden önce olayları yaşamış, tecrübe etmiş kişilerin atalarımızın sözleri, anlatımları olan bu eserler’den kendimize çıkarımlarda bulunur, dersler alırsak, olaylar hakkında, yaşam hakkında daha mantıklı kararlar alabilir, yaşamımıza olumlu yönde yön verebiliriz. Bu şekilde hatalı davranış sergilemekten kendimizi korumuş oluruz. Hem kendimizi hemde insanları üzmez, hayatımızı daha mutlu ve yaşanabilir kılarız.
Şimdi sizlerle mesneviden bir hikaye paylaşacağım. Bu hihayeyi hep beraber okuyalım ve bu hikayeden dersler çıkaralım. Hayatımıza olumlu yönde yön verelim.

Tavşanın Hilesi
Bir zamanlar balta girmemiş bir ormanda, pençeleri güçlü, sesi gür, görüntüsü dehşetli bir aslan vardı. Ormandaki bütün hayvanlar, bu aslanın karnını doyurmak için avlanmasından yılmışlardı. Her gün aralarından biri eksildiğinden dolayı, bugün acaba sıra bende mi korkusundan titrer olmuşlardı. Günün birinde hayvanlar, bu korkuya yeter demek için, ormanın güzel bir vadisinde toplandılar. Aralarında aslanla başa çıkabilecek hiçbir hayvan olmadığı için, en doğru çözümün, her gün aslana içlerinden birini yemek olarak sunmak olduğuna karar verdiler. Her gün kura çekilecek, kurada çıkan hayvan kendi isteği ile gidip aslana yem olacaktı. Böylece diğer hayvanlar, ormanda korkusuzca dolaşabilecekti. Aslanın huzuruna gidip tekliflerini açıkladılar.

Aslan, ''Hile yapmayacağınıza, sözünüzde duracağınıza inansam, güzel bir teklif. Fakat ben şundan bundan çok hile gördüğümden, ağzım yandı. Onun için size güvenmiyorum. Avlanmaya devam edip rızkımı kendim arayacağım'' dedi.
Orman sakinleri, aslana tevekkül etmesini, tevekkülle rızkının çalışmadan geleceğini, av peşinde koşmasına gerek olmadığını söylediler.
Aslan, ''Yaşamak için çalışmalı ve rızkımızın peşinde koşmalıyız. Bizleri ve bu dünyayı yaratanın önümüze koyduğu merdivenden çıkmak gerekir. Kural budur. Hayatta kalmak için çalışmak esastır'' diyerek teklife sıcak bakmadı. Orman sakinleri, bin bir örnekler vererek tevekkül etmenin yeterli olduğunu, Allah'ın yarattığı canlıyı aç bırakmayacağını anlatıp aslanı ikna ettiler. Aslanla aralarında bir anlaşma yaparak dağıldılar. Ormandaki hayvanlar anlaşmaya uydular. Her gün aslanın yemeğini ayağına kadar götürdüler. Bu şekilde günler geçti. Bir gün kura tavşana çıktı. Tavşan yan çizip başkaldırdı ve, ''Bu zulüm ne zamana kadar sürecek? Birinin çıkıp buna engel olması gerekir'' dedi.

 Diğer hayvanlar, ''Böyle yapma. Bugüne kadar herkes uyum içerisinde davrandı. Hepimiz ormanda rahat dolaşır olduk. Verdiğimiz sözün, ettiğimiz yeminin gereğini yapmak zorundasın'' dediler. Bunun üzerine tavşan arkadaşlarından süre istedi. Bu belâdan tamamen kurtulmanın bir çaresine bakacağını bildirdi. Düşüncesinin ne olduğunu soranlara sırrını açıklamayacağını belirtti. Aslan geciken yemeğini beklerken, bir yandan da öfkesinden pençesiyle yeri kazıyordu. Tavşanın yavaş yavaş geldiğini görünce, kükreyerek bağırdı: ''Ey aptal hayvan! Beni bekletmekten korkmuyor musun? Neredesin? Niye salınarak gelirsin?'' Tavşan, ''Aman efendim, lutfedip bağışlarsanız gecikmemin sebebini açıklayayım'' dedi.

Aslan, ''Ahmağın özrü kabahatinden büyük olur. İyiliği de lâyık olunca yaparım'' dedi. Tavşan, ''Her ne kadar lutfunuza lâyık değilsem de söyleyeceklerim sizin için çok önemlidir'' diyerek anlatmaya başladı: ''Efendim, sabahın kuşluk vaktinde, daha semiz bir tavşan arkadaşımla birlikte size gelmek üzere yola çıktık. Yolda önümüze bir başka aslan çıktı. Bizi öldürüp yemek istedi. Kendisine, .Biz bu ormanın padişahının yiyeceğiyiz, ona gidiyoruz, bizi geciktirme' dediysek de laf anlatamadık. Sizin padişahınız da kim oluyor? Benim yanımda onun adını nasıl ağzınıza alırsınız? Sizi de padişahınızı da parça parça ederim' dedi. Bunun üzerine ben kendisinden size haber vermek için izin istedim. Karşımıza çıkan aslan da, Arkadaşını bana rehin bırakırsan olur' dedi. Ona çok yalvardım, ancak fayda etmedi. Arkadaşımı rehin olarak bıraktı. Beni de size gönderdi. Ya bu korkusuz aslanı yolumuzdan çekiniz ya da bundan sonra size gönderilecek yemekten ümidinizi kesiniz.''
Aslan, ''Çabuk düş önüme. Beni o kendini bilmezin yanına götür. Onun gibi yüzlercesinin cezasını verdim, onun da cezasını vereyim'' deyince tavşan önde, aslan arkada yürümeye başladılar. Tavşan daha önceden işaret koyduğu bir kuyuya doğru aslanı götürdü. O derin kuyuya yaklaştıklarında tavşan geride kalmaya, çok korktuğunu belirten davranışlarda bulunmaya başladı. Bu durumu gören aslan iyice sinirlendi ve, ''Neden geride kalıyorsun? Benim yanımda korkmana gerek yok'' dedi. Tavşan, ''Padişahım o aslan şu ilerideki kuyuda oturuyor. Onun için korkumdan yürüyemiyorum'' dedi. Aslan, ''Korkma gel. Ben onun işini bir pençede bitiririm. Sen yürü bak bakalım kuyuda mı?'' dedi. Tavşan, ''Ben korkumdan yaklaşamıyorum. Efendim, siz beni kucağınıza alırsanız, cesaret edip bakabilirim'' dedi. Aslan tavşanı kollarının arasına aldı. Beraber kuyunun yanına yaklaştılar. Kuyuya baktıklarında suyun üzerinde aslan ve tavşanın aksi göründü. Aslan kuyuda heybetli bir aslanla, şişman tavşanı görünce kollarının arasındaki tavşanı bir kenara fırlatıp, kükreyerek kuyuya daldı. Derin kuyunun içinde boğulup gitti.(İnsan kendine düşman olduğunu bildiği halde karşısındakinin sözüyle amel ederse varacağı son budur.)

Tavşan sevinçle müjde vermek için diğer hayvanların yanına koşarken bir yandan da dans ediyordu. Nice zamandır canlarına kıyan aslandan kurtulduklarını öğrenmek bütün ormanı sevince boğdu. Bayram gibi kutlamalar yaptılar. Herkes küçük tavşanı tebrik etti, övgü dolu sözler söylediler. Küçük tavşan tevazuyla, ''Ben küçük bir tavşanım. Güç veren Allah'tır. O yardım etti. Zihnime kuvvet, gönlüme nur ihsan etti. Onun yardımıyla aslanı alt ettim'' dedi

Mevlana derki: Ey insan sen bu dünya kuyusunun dibine hırsla atlamış bir aslansın. Nefsini yende tavşan gibi hür dolaş…….

Evet değerli dostlar nefisle mücadele olgun insan olma savaşıdır. Nefis: kişinin niteliklerinin huylarının kötü yönlerine verilen addır. Mesala: Kendini beğenme, böbürlenme, gurur, dedikodu, çekememezlik, kin, hased bunlardan bazılarıdır. Bu duyguların azgınlaştırılması bunların yüceleştirilmesi insanın değerini düşürür. İçimizde iyiliklerde vardır, kötülüklerde. Allahu Teala insanı en yüce en şerefli mahluk olarak yaratmıştır. Bizlere düşen aklımızı ve irademizi kullanarak iyilikleri yüceltmek kötülükleri kör etmektir. İnsanda olan nefsani ve hakkani duyguları Allah yaratmıştır, hepsinde ince ayrıntılar gizlidir. Bizlere düşen bunları olumlu yönde kullanmaktır. Mesala nefsani arzularımızı bir olumsuz öge gibi düşünmek yerine bunu olumlu bir davranışa dönüştürebiliriz. Bunları potansiyel bir enerjiye dönüştürebiliriz. Nefsimizin en büyük hastalıklarından birisi kibir, yani kendini büyük görme başkalarını hor görmedir. Hikayemızdeki aslan karakterinde de bunu gözlemliyoruz. Aslan ormanda yegane gücün kendisi olduğunu ve diğer hayvanların kendisinden aciz güçsüz değersiz olduğunu düşünür. Kibir insandaki yaratıcı güçleri öldürür. Kişi nasıl olsa ben en iyiyim, benden daha fazla bilen yok, beni geçecek yok gibi düşüncelere dalarak kendini yeniliklere kapatır ve kabiliyetleri körelir. Kendini beğenmişlik hastalığına düşen insan: kendisini herkesten üstün görür başkasını hor görür küçümser, saygıya kendini layık görür ama başkasından bunu esirger. Şunu unutmayalım değerli dostlar yeryüzündeki bütün canlıyı yaratan Allahtır ve herkes değerlidir. Bu kendini beğenmişlik hastalığından kurtulmanın çözüm yolu tevazudan geçer. Kibir ne kadar kötüyse tevazu o kadar güzeldir. Bunun en güzel berirtisi ise ; İnsanların arasına karışmak, insanlarla konuşmak dostluk kurmaktır. Tanıyalım yada tanımayalım her insana iyi dileklerimizi sunmaktır. Mesala ailemizde aile fertleriyle sıcak sohbetler de bulunmak. Sokakta insanlara selam vermek; günaydın yada iyi günler demek. Okula geldiğimizde arkadaşlarımızla, öğretmenlerimizle selamlaşmak hal ve hatır sormaktır. Birbirimizin derdini sıkıntısını paylaşmaktır. Sevinçlerimizi mutlu anlarımızı paylaşmaktır. Unutmayalım Allah katında kimin kimden üstün olduğunu bilemeyiz. Belkı bizim bilmediğimiz bir çok iyi yönleri vardır. Be nedenle başkalarını eleştirmek yada yermek yerine biz ilk önce kendimizi düzeltmeli , kendi davranışlarımıza çeki düzen vermeliyiz. Ahlaki ilkeleri önce biz yaşayarak çevremize hal diliyle örnek olmalıyız.


Back